Terapi Merkezim > Friedrich Nietzsche ve Felsefesi
Friedrich Nietzsche ve Felsefesi
Alman kültür eleştirmeni ve filozofudur. Almanya’nın kırsal bir kesimi olan Leipzig’in güney-batı bölgesinde doğan Nietzsche’nin çocukluğu dinle çok iç içe geçer; çünkü babası ve her iki büyükbabası da Lüteriyen* papazıdır. Nietzsche dört yaşındayken babasını bir beyin rahatsızlığından dolayı kaybeder.1864 yılında Nietzsche, klasik yapıtların ve İncil metinlerinin yorumlandığı Teoloji ve Filoloji eğitimi almak üzere Bonn Üniversitesi’ne kaydolur. Takip eden yıl Leipzig Üniversitesi’ne geçer. Diğer dil bilimcilerinin katıldığı derslerde, ateistik bakış açısıyla bilinen Arthur Schopenhauer’ın çalışmalarıyla tanışması, Nietzsche’yi kendi dini köklerinden uzaklaşma yolculuğuna ilham olmuş olması fikri pek çok akademisyen tarafından benimsenir.
Nietzsche kendi felsefesinde iyilik, kötülük, dinin modern toplumdaki yeri ve “üst insan” gibi konuları ele almıştır.
Friedrich Nietzsche’nin hakikat, ahlak, dil, estetik, kültürel teori, tarih, nihilizm, güç, bilinç ve varoluşun anlamı üzerine yazdığı yazılar ve ileri sürdüğü görüşler, Batı felsefesi ve özellikle de entelektüel tarih üzerinde muazzam bir etki yaratmıştır.Felsefi görüşlerinden çok yaşamıyla pek çok yazar, psikolog ve psikiyatr için ilgi çekici bir karakter olan Nietzsche yaşadığı dönemde dikkatleri üzerine toplamıştır.
Nietzsche'ye göre felsefe, insanın bu dünyadaki varoluşunu doğrulamaya, onun bu dünyada yaşaması için neden vermeye çabalamalıdır. Nietzsche'ye göre Batı felsefesinin ya da metafiziğinin yaşam karşıtı tavrı, uygarlığa sinmiştir. Aydınlanma, akla duyduğu güven ile insanlığın ilerleyebileceğini varsaymıştır.
Özellikle “Tanrı öldü” sözüyle düşünce tarihinde bambaşka bir boyut açan Alman filozof, ironik olarak genellikle en dindar ateist biçiminde nitelendirilmiştir. Bu ironi, Nietzsche’nin Batı’nın felsefi geleneğinin köklerine meydan okuyan bir dizi temel sorusundan kaynaklıdır. Bu soruların en etkililerini onun Hristiyanlık inancına yönelik eleştirilerinde görmek mümkündür.
Nietzsche geleceği temsil eder, gelenek karşıtlarının kutsalıdır. Ne nihilisttir, ne de irrasyonalist; aksine boş ve irrasyonel dünyanın habercisidir. Benzersiz bir kavrayış gücünün poetik yetiyle kaynaştığı yerde kendini dışavuran bir 'kâhin'. Onun felsefesine genel bir bakış, dehasını teslim etmeyi gerektirir.
Şen Bilgi Nietzsche’nin Tanrının öldüğünü duyurduğu yerdir. Toplum, Tanrı olmadan kişinin güç istenci tarafından belirlenmiş gerçek özgürlüğün tadını çıkarabilir. “Tanrı’yı gömen mezar kazıcılarının sesini duymuyor muyuz?” diye seslenir. “İlahi çürümenin kokusunu almıyor muyuz? – Tanrıların çürük kokusu bile olsa! Tanrı öldü! Geriye Onun ölüsü kaldı! Tanrıyı biz öldürdük! Tüm katillerin en büyük katili olarak kendimizi nasıl avutacağız? … Bu faturanın büyüklüğü bizim için çok fazla değil mi? Artık bizler Tanrılar olmak zorundayız, sırf buna değer görünmek için, öyle mi?” Buna göre, dini ideallere uyumlanma ihtiyacını aşarak kendi içindeki yüceliğe yükselebileceğine inanmaya başlar. Hıristiyanlığa tamamen karşı olmasına rağmen Nietzsche’nin İsa’ya insan olarak son derece saygısı fark edilir. Deccal’de “Tek bir Hıristiyan vardı, O ise çarmıha gerildi.” diye yazar.
Onun bütün amacı, insanı akılcılığın kıskacından kurtarıp kendisi üzerine düşünmeye sevk etmektir. O bu bağlamda dünyada yapayalnız kalan insanın Tanrı’dan beklediği umut ve istekleri bir kenara bırakarak kendini dünyaya adaması gerektiğini düşünmektedir.
İyiliğin ve Kötülüğün Ötesinde kitabında geleneksel ahlak meselesinden iğrendiğini açıkça dile getirir. Bir kez daha Hıristiyan standartlarını “köle ahlakı” olarak tanımlar; bunun, insan ruhunu eksiltmek ve bireyin karakterini mahvetmek için bir yol olduğunu söyler.
Ona göre bütün varlığın temelinde daha güçlü olmaya yönelik bir irade yatar. İnsanoğlu bu bağlamda sadece kendini korumak ve yaşamak istemez, bunların yanında insanlığın asıl isteği şey daha güçlü olmaktır. Bunun için de insanlar yeni değerlerler yaratmalılardır. Çünkü ilerleme ancak yeni değerlerin yaratıldığı bir toplumunda mümkün olabilecektir. Bu yeni değer, üst-insandır. Üst-insanın belirlenmesi, toplumun çoğunluğunu oluşturan sürünün kendini feda etmesi sonucunda gerçekleşecektir.
Yani Nietzsche, Diğerkam eylem üzerine sorgulamalar yaptı.
Diğerkam eylem diye bir şey gerçekten var mıdır? Kişi özgeci olmalı mı, diğer bir deyişle kendisi de bedel ödemek pahasına başkaları için hareket etmeli mi? Kişinin eylemleri herhangi bir bencil saikten arınmış olmalı mı? Diğerkamlık, kişinin, uğruna çabalaması ve geliştirmesi gereken bir erdem midir? Pek çoğumuz için bu tür sorulara verilecek cevaplar son derece tartışmasızdır hatta bu soruları sormak dahi ya ahlaki duygusuzluk işareti ya da çocukça bir provokasyon girişimi olarak anlaşılır. Buna karşın 19. yüzyılın “ahlaksız” Alman filozofu Friedrich Nietzsche’ye göre bu soruların cevabı hiçbir şekilde apaçık ve tartışmasız değildi. O, diğerkamlık ve özgeciliğin ne koşulsuz olarak takip edilecek ve övülecek erdemler olduğuna ne de mutlak ahlaka dayalı yükümlülükler olduğuna inanıyordu. Dahası başkalarını önemsemenin (özgeci bir bağlamda) özenli ve ölçülü bir şekilde uygulanması gereken bir şey olduğunu düşündü, doğrusu bazı durumlarda diğerkamlık büyük bir tehlike teşkil edebilirdi ve hatta derin bir varoluşsal rahatsızlığın işareti olabilirdi. Nietzsche, diğerkamlığı ve özgeci (alturist) eylemleri genellikle zayıflığın, çürümenin ve kişinin kendine ve hedeflerine olan inancındaki eksikliğin açığa çıkışı olarak görerek eleştirdi. Yani komşunuza yardım etmeniz birçok durumda kendinize ket vurmanız anlamına gelebilir. Bu görüşe göre içimizde diğerkam hisler veya endişeler olsa bile bu güçlerin çekimine karşı mücadele etmemiz ve sıkı egoistler olmamız gerekir çünkü eğer kendimizi sevmeyi pratik eder ve herhangi bir eylemimizde “bunda benim için ne var” diye sorarsak daha iyi bir durumda oluruz.
Nietzsche’nin dilinden, “sıkı bir sorgulama anında tüm ‘bencil olmayan eylem’ kavramı yok olup gider.”
Ancak bu noktada Nietzsche’nin iki görüşü de reddettiğini görmek son derece önemlidir.
Nietzsche, 1878 tarihinde yayımlanan İnsanca, Pek İnsanca adlı eserinde hepimizin tepeden tırnağa egoistler olduğumuzu iddia etmek yerine yaptığımız her eylemin bir nebze de olsa -ancak yalnızca buna dayalı olmamakla birlikte- egoistçe motive edildiğini göstermeye çalıştı. Sonuçta söyleyebiliriz ki Nietzsche’ye göre her eylem ya tamamen egoist saiklere dayanır ya da karma bir motivasyona sahiptir.
Yani kısmen özgeci, kısmen ise egoist...
Psikolojik olarak daha gerçekçi olmak, kendimizden beklentilerimizi azaltmamızı ve böylece bir tür suçluluk duygusunu gidermemizi sağlayabilir.
Peki Nietzsche, yalnızca başkalarını önceleyen saikler tarafından motive edilen eylemlerin gerçek olduğu görüşüne neden karşı çıkmak istemektedir?
Schopenhauer, Ahlakın Temeli (1839) adlı önemli eserinde ahlaki eylemlerin değerinin, onların tamamen özgeci bir şekilde -yani saf merhametle- motive edilip edilmediğine bağlı olduğunu öne sürüyordu ve hatta yalnızca bu tür eylemlerin gerçek eylemler olduğuna inanıyordu. Diğer bir yandan, İnsanca, Pek İnsanca adlı eserinin Nietzsche’nin bir zamanlar akıl hocası olan Schopenhauer’a karşı bir bağımsızlık bildirgesi niteliğinde olduğunu göz önünde bulundurursak onun eski akıl hocasının tam da karşısında konumlandığını görürüz.
Nietzsche'nin gözünde özgeciliğe fazla değer verilmesi, kendi içinde şüpheli bir durum ve bir tür zayıflık veya “hastalığın” belirtisi. Kişinin diğerkamlığı ve özgeciliği iyi bir şey olarak görmesi ve bu nedenle komşusuna elinden geldiğince yardım etmeye çalışması kişinin hayatında aklıselim olmadığının, diğer bir deyişle bir amaç veya hedeften yoksun olduğunun işaretidir. Nietzsche’nin belirttiği gibi “buradaki değer yargısı temelde: ‘Ben çok da değerli değilim’ şeklindedir” (Güç İstenci, 373). Kendi acizliğinden [ve] büyük olumlayıcı iktidar hislerinin yokluğundan (a.e.) muzdarip kişi kendine eşlik etmeye katlanamaz ve kendinden, ötekine kaçmak ister. Bu noktada özgeci eylemler bir kaçış vasıtası işlevi görür: “Kendinizden komşunuza kaçıyorsunuz ve bunu bir fazilet hâline getirmeye çalışıyorsunuz: Ancak ben sizin ‘diğerkamlığınızı’ görüyorum.” böyle söyledi, Zerdüşt (Böyle Söyledi Zerdüşt, “Komşu Sevgisi Üzerine”).